Normal olmaktan uzaklaştıkça keşfediliyor gerçek mutluluk. Çok
şükür normal değilim artık.
En büyük acıların mutsuzluğun
çıkmazın ve kararsızlığın 3 gün sürdüğünü keşfettim. 3 gün içerisinde en dibi
görüp sonra en anormal halinle yaşadığın mutsuzluğa tahammül gösterir oluyor. Alışkanlıkla
kabullenmek arası bir yerde kalıyorsun. Acılarla büyüyor olgunlaşıyoruz. Bir
nevi delilik hali bu. Acının en dehlizinde kurtuluşun olmadığı düşüncesiyle en
olmazı aklına getirip candan geçecek haldeyken. Hafif sıyırarak gidip yemek
hazırlayıp yiyebiliyorsun. Ya da aldığın ilaçların sayısını unutup migreni
bahane edip birer saat arayla 3 ağrı kesiciyle kafayı bulup sızıp
kalabiliyorsun. Ağrının geçip geçmediğinden bile emin değilsin o ayrı ağrının
şiddetine alışıyorsun. Bilinçli düşünmeyi şöyle üst raflara kaldırıp en saçma
olumsuzlukları derli toplu seriyor sonra dağıtıp tekrar toparlamaya
girişiyorsun. Aynayı karşına alıp seni dinlemeyen tüm kulaklardan hırsını
alırcasına ona konuşuyorsun. Aslında kendine konuştuğunu ne zaman sonra fark
ediyor aslında kendinin bile seni dinlemediğini anlıyorsun. Öyle yaralı hissediyorsun
ki kendini birde bununla yaralanmaktan korkmuyor kendine zarar vermekten
çekinmiyorsun. Bedenen ruhen bir bitiş. Bitmek iyiymiş ya. Daha fazlası
beklenmiyor artık senden. Bittin çünkü senden alınabilecekler bitti senin
verebileceklerin bitti. Bitik bir seni yeniden başlatacak birkaç mutlu anı. Birkaç
mutlu insan ve umutlu bir yarın.
3 kara gün. Ne kararlar alındı.
Uygulanır mı bilinmez? Ne ağlandı ne vazgeçildi sitem edildi küsüldü insana
kadere yaşananlara. Barışılır mı bilinmez. Hayatından çalınmış 3 mutsuz gün. Telafisi
olur mu bilinmez ve daha kaç 3 günde sabrın sınanacağı kestirilmez. Hayat işte
düşe kalka yaşanıp gidiliyor.
Mutsuzluğun kasvetin de
demlenince kararlar o yapmam deyip büyük büyük kurduğun cümleleri yaşarken
buluyorsun kendini. İntihar mektupları yazmayı bile düşünüyorsun ihanet ettin
ya bir kez düşüncelerine asıvereyim bu kararları bu düşünceye sevk eden beni
bana bunları yaşatan insanları. Orijinal küfürler bulabiliyorsun mesela böyle
zamanlarda telaffuzu zor düşünmesi kolay afili laflardan oluşan. Sevilmediğini
düşünüyorsun ki insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey sevildiğini duymak ve
hissetmektir. Bedenin ihtiyacı su gibi ruhun ihtiyacı da bu işte. Eski
sevgiliyi arayıp "ya vakti zamanında gerçekten sevdin mi beni" diye sorup
gerçekliğini tartıya koyup ispatla diyesin bile gelir orda da gururla
mücadeleye tutuşmak yeterince güçsüz sen için hiç olur bir şey değil. İntihar
mektubu yazmak gibi bu düşünceyi de zihninden geçirip o fikirden usul usul
uzaklaşıyorsun. Sonra seni seviyorum cümleleri kuran ya da seni sevebilme
ihtimali olan kişilere yaklaşmayı düşünürsün. ki bu da Senlik bir hareket değil
tek başına sevmek ya da sevilmek yeterli değil. Eksik kusurlu ve o da mutsuz bir
şey.
3 günlük mutsuzluktan çıktığını
nasıl anlıyor insan? Mutsuzluk bir nevi virüs. Bir nevi ruhi hastalık. Ya yenik
düşerse ruh bu hastalıktan kurtulamazsa. Şiddetli mutsuzluktan ruhu
kaybedersek?
olmuyor öyle bir şey vallahi
olmuyor. Mutsuzluktan ölünmüyor. Öyle olsa sağımız solumuz zamanlı zamansız
ruhu ceset insanlarla dolardı. Çok şükür her acı her çıkmaz her olumsuzluk ilk
anki şiddetiyle kalmıyor. o kaldıramam dediğin acıyla bir zaman sonra dalga
geçer oluyorsun. Ya da hiç aklına getirmeyip hiç yaşamamış sayıyorsun. Sanki o
malum senaryonun baş rolü sen değilsin de bir başkasıymış gibi
hissediyorsun.
Yine 3 günlük bir çıkmazdayım
"acıyan yerle acıkan yer ayrı" diye bir söz duydum. Acıdan yüreğin
sıkışırken karnının umurunda değil bu hal guruldamaya devam ediyor. Beynin
olayın etkisiyle tokluk hissi uyandırırken sende bir yandan da açsın
sinyallerini yolluyor karnına. Bedenin bile bir tepki halinde olana. Su
kahrolası doyumsuz karnını sustur diye ye diyor. Kaliteli bir acı çekmek
istiyorsan ye ve sussun bu gurultu. Sonra çorba kaşıklarken buluyorsun seni. Göz
yaşların çorbayı arttırsın boş ver kaşıkla...
Sabrın sonu selamet mi?
Yapı olarak çok sabırlı bir
insan değilim. Ne kadar sabır ne kadar selamet getirir bilmiyorum. Söz konusu
acı çekilecekse zirveyi bir görelim sükûneti sonra düşünürüz düşüncesindeyim. Az
dozajda uzun süreli acılardansa yüksek dozajda kısa süreli bir acıyı
yeğlerim.
Mutluluk neydi?
Geçtin mi sen şimdi mutsuzluktan.
Acıdan üzüntüden geçtin mi? heh işte o 3 günlük kahrın kederin sonrası irili
ufaklı bir sürü mutluluk. Bir bahar sabahına uyanıp kuş seslerini duymak mesela
, mesela gözün biraz maviye biraz yeşile çalması , biraz toprakla çiçekle haşır
neşir olmak. Mutlu insanlarla bir kahve içimlik zaman geçirmek ki mutluluk
bulaşıcıdır. Mutsuzluk uzaklaştırıcı. İnsanlar mutluyken mutsuz haber almak
mutsuz insanlarla görüşmek ve mutsuz edici şeyler yaşamak istemez. Ondandır
mutsuzların kendini saklama isteği.
Özetle dostum. 3 günlük acının şiddetine kapılıp emanet bedene zulm
etme. Sonra yaralarını sev. Mutsuz insanlardan kaç. Mutlu anıları arttır.
Suzan DİNLER