17 Nisan 2017 Pazartesi

EN BÜYÜK MUTSUZLUK 3 GÜN SÜRER ...

Normal olmaktan uzaklaştıkça keşfediliyor gerçek mutluluk. Çok şükür normal değilim artık. 


En büyük acıların mutsuzluğun çıkmazın ve kararsızlığın 3 gün sürdüğünü keşfettim. 3 gün içerisinde en dibi görüp sonra en anormal halinle yaşadığın mutsuzluğa tahammül gösterir oluyor. Alışkanlıkla kabullenmek arası bir yerde kalıyorsun. Acılarla büyüyor olgunlaşıyoruz. Bir nevi delilik hali bu. Acının en dehlizinde kurtuluşun olmadığı düşüncesiyle en olmazı aklına getirip candan geçecek haldeyken. Hafif sıyırarak gidip yemek hazırlayıp yiyebiliyorsun. Ya da aldığın ilaçların sayısını unutup migreni bahane edip birer saat arayla 3 ağrı kesiciyle kafayı bulup sızıp kalabiliyorsun. Ağrının geçip geçmediğinden bile emin değilsin o ayrı ağrının şiddetine alışıyorsun. Bilinçli düşünmeyi şöyle üst raflara kaldırıp en saçma olumsuzlukları derli toplu seriyor sonra dağıtıp tekrar toparlamaya girişiyorsun. Aynayı karşına alıp seni dinlemeyen tüm kulaklardan hırsını alırcasına ona konuşuyorsun. Aslında kendine konuştuğunu ne zaman sonra fark ediyor aslında kendinin bile seni dinlemediğini anlıyorsun. Öyle yaralı hissediyorsun ki kendini birde bununla yaralanmaktan korkmuyor kendine zarar vermekten çekinmiyorsun. Bedenen ruhen bir bitiş. Bitmek iyiymiş ya. Daha fazlası beklenmiyor artık senden. Bittin çünkü senden alınabilecekler bitti senin verebileceklerin bitti. Bitik bir seni yeniden başlatacak birkaç mutlu anı. Birkaç mutlu insan ve umutlu bir yarın. 

3 kara gün. Ne kararlar alındı. Uygulanır mı bilinmez? Ne ağlandı ne vazgeçildi sitem edildi küsüldü insana kadere yaşananlara. Barışılır mı bilinmez. Hayatından çalınmış 3 mutsuz gün. Telafisi olur mu bilinmez ve daha kaç 3 günde sabrın sınanacağı kestirilmez. Hayat işte düşe kalka yaşanıp gidiliyor. 

Mutsuzluğun kasvetin de demlenince kararlar o yapmam deyip büyük büyük kurduğun cümleleri yaşarken buluyorsun kendini. İntihar mektupları yazmayı bile düşünüyorsun ihanet ettin ya bir kez düşüncelerine asıvereyim bu kararları bu düşünceye sevk eden beni bana bunları yaşatan insanları. Orijinal küfürler bulabiliyorsun mesela böyle zamanlarda telaffuzu zor düşünmesi kolay afili laflardan oluşan. Sevilmediğini düşünüyorsun ki insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey sevildiğini duymak ve hissetmektir. Bedenin ihtiyacı su gibi ruhun ihtiyacı da bu işte. Eski sevgiliyi arayıp "ya vakti zamanında gerçekten sevdin mi beni" diye sorup gerçekliğini tartıya koyup ispatla diyesin bile gelir orda da gururla mücadeleye tutuşmak yeterince güçsüz sen için hiç olur bir şey değil. İntihar mektubu yazmak gibi bu düşünceyi de zihninden geçirip o fikirden usul usul uzaklaşıyorsun. Sonra seni seviyorum cümleleri kuran ya da seni sevebilme ihtimali olan kişilere yaklaşmayı düşünürsün. ki bu da Senlik bir hareket değil tek başına sevmek ya da sevilmek yeterli değil. Eksik kusurlu ve o da mutsuz bir şey. 

3 günlük mutsuzluktan çıktığını nasıl anlıyor insan? Mutsuzluk bir nevi virüs. Bir nevi ruhi hastalık. Ya yenik düşerse ruh bu hastalıktan kurtulamazsa. Şiddetli mutsuzluktan ruhu kaybedersek? 

olmuyor öyle bir şey vallahi olmuyor. Mutsuzluktan ölünmüyor. Öyle olsa sağımız solumuz zamanlı zamansız ruhu ceset insanlarla dolardı. Çok şükür her acı her çıkmaz her olumsuzluk ilk anki şiddetiyle kalmıyor. o kaldıramam dediğin acıyla bir zaman sonra dalga geçer oluyorsun. Ya da hiç aklına getirmeyip hiç yaşamamış sayıyorsun. Sanki o malum senaryonun baş rolü sen değilsin de bir başkasıymış gibi hissediyorsun. 

Yine 3 günlük bir çıkmazdayım "acıyan yerle acıkan yer ayrı" diye bir söz duydum. Acıdan yüreğin sıkışırken karnının umurunda değil bu hal guruldamaya devam ediyor. Beynin olayın etkisiyle tokluk hissi uyandırırken sende bir yandan da açsın sinyallerini yolluyor karnına. Bedenin bile bir tepki halinde olana. Su kahrolası doyumsuz karnını sustur diye ye diyor. Kaliteli bir acı çekmek istiyorsan ye ve sussun bu gurultu. Sonra çorba kaşıklarken buluyorsun seni. Göz yaşların çorbayı arttırsın boş ver kaşıkla...

Sabrın sonu selamet mi?

Yapı olarak çok sabırlı bir insan değilim. Ne kadar sabır ne kadar selamet getirir bilmiyorum. Söz konusu acı çekilecekse zirveyi bir görelim sükûneti sonra düşünürüz düşüncesindeyim. Az dozajda uzun süreli acılardansa yüksek dozajda kısa süreli bir acıyı yeğlerim. 

Mutluluk neydi?

Geçtin mi sen şimdi mutsuzluktan. Acıdan üzüntüden geçtin mi? heh işte o 3 günlük kahrın kederin sonrası irili ufaklı bir sürü mutluluk. Bir bahar sabahına uyanıp kuş seslerini duymak mesela , mesela gözün biraz maviye biraz yeşile çalması , biraz toprakla çiçekle haşır neşir olmak. Mutlu insanlarla bir kahve içimlik zaman geçirmek ki mutluluk bulaşıcıdır. Mutsuzluk uzaklaştırıcı. İnsanlar mutluyken mutsuz haber almak mutsuz insanlarla görüşmek ve mutsuz edici şeyler yaşamak istemez. Ondandır mutsuzların kendini saklama isteği. 

Özetle dostum. 3 günlük acının şiddetine kapılıp emanet bedene zulm etme. Sonra yaralarını sev. Mutsuz insanlardan kaç. Mutlu anıları arttır.

Suzan DİNLER 
     




           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder